Başımıza gelen musibetlerin kimin adına geldiğini bilirsek o musibetlere karşı o kadar büyük bir korku ve endişe içinde olmayız. Mesela kapıya silahlı bir adam gelse ve biz kimin adına geldiğini bilmezsek ilk başta korkarız. Fakat sonra öğrensek o adam bizi korumak için geldiğini söylese o zaman korku değil güven ve sevinç duyarız. Başımıza gelen musibetleride bu şekilde değerlendirebiliriz. Kimden geldiğini bilmek insana rahatlık verir.
“Bu sıkıntılı zamanda nefsim sabırsızlıkla beni taciz ederken, bu fıkra onu tam susturdu, şükrettirdi. Size de faydası olur diye leffen takdim edilen bu fıkra, başımın yanında asılı duruyor.” – Emirdağ Lahikası
Emirdağ Lahikasında geçen bu kısım Bediüzzaman Hazretleri’nin sürekli olarak başının yanında asılı olarak duruyormuş. Çünkü sıkıntı ve musibetler süreklilik arzettiği için o sıkıntıları izale edecek bir levhaya insan ihtiyaç duyabiliyor.
İşte başının yanında asılı duran levhalar şu şekildedir;
- Ey nefsim! Yetmiş üç sene, yüzde doksan adamdan ziyade zevklerden hisseni almışsın. Daha hakkın kalmadı.
- Sen, ani ve fani zevklerin bekasını arıyorsun. Onun için onun zevaliyle ağlamaya başlıyorsun. Kör hissiyatın bu yanlışının tam tokadını yersin. Bir dakika gülmeye bedel on saat ağlıyorsun.
- Senin başına gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var. İnsanlar, senin yapmadığın bir işle sana zulmediyorlar. Fakat kader, senin gizli hatalarına binaen, o musibet eliyle seni hem terbiye, hem hatana kefaret ediyor.