Ahiret islamiyetin erkanlarının ana köklerinden birisidir. Kur’anın üçte biri haşirden bahseder. Yani bir insanın hayatında ahiret inancı yoksa onun hayatı zir-ü zeber olmuş demektir. Bu zamana kadar insanların Kur’an’dan uzaklaştırmak için birçok defa girişimlerde bulunulmuştur. Hatta öyle birşey lazım ki onlar Kur’an-ı Kerim-i kendi elleriyle kaldırıp yukarı raflara koysunlar demişlerdir. Hatta uçaklarla ahiret yoktur diye bildirilerin dağıtıldığı dönemler bile olmuştur. Doktor Duzinin ahiret karşıtlı kitapları her tarafta yayılmıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri o dönemdeki bu olayları görünce 10. Söz’ü (Haşir Risalesi) yazmaya başlamıştır. İbn-i Sina’nın ahiret inancı nakildir, akıl buna yol bulamaz dediği haşir meselesini akli ve mantıki olarak ispat etmiştir. İnsan zihnen adeta ahiret sokaklarında geziyor. İşte böyle zor bir asırda Risale-i nur eserleri imanımızı takviye edip, Kur’an’a karşı yapılan zulümlere karşı bir manevi sed çekiyor.
Evet Bediüzzaman Hazretleri yıllardır zulüm ve işkencelerle dolu bir hayat içerisinde Kur’an ve iman için ömrünü feda etmiştir. Risale-i nur’ların telif ve zuhuru milyonlarca insanın imanına ve hidayetine vesile olmuştur. Bizler Risale-i nur okudukça Kur’an’a olan bağlılığımız daha da artıyor. Mesela 25. Söz Kur’an’ın ne denli bir mucize kitap olduğunu bizlere çok güzel bir şekilde sunuyor. Bu asırda böyle kıymetli bir eser varken ondan mahrum kalmak kim isteyebilir. Bu yüzden bu kıymetli eserlerden ne kadar istifade edebilsek o kadar bizim için kârdır.
“Kur’an-ı Hakîm’in sırr-ı i’cazıyla hakikî bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu dünyada bir manevî cehennemi dalalette gösterdiği gibi, imanda dahi bu dünyada manevî bir cecnnet bulunduğunu isbat ediyor.” – İman ve Küfür Müvazeneleri
Evet genel olarak baktığımız zaman insanda geçmiş ve gelecekten gelen endişe ve korkular vardır. İnsan bu cihetten çok karamsarlığa ve ye’se düşebiliyor. İşte imanda bu korkular ve endişeler bir sürur ve huzura kendini bırakıyor. Yani ahirete olan inancın nisbetinde insan hadisatların tazyikatından kurtulur ve rahat bir hayat sürer.
İnsandaki sonsuzluk isteğini düşünecek olursak insan bu dünyada hiçbir zaman tatmin olmayacaktır. Çünkü bu istek ve arzuların hakiki kullanım alanı ahirettir. Cenab-ı Hak sonsuzluk isteği vermiştir. Elbette ki bu isteğimizi karşılayacak ebedi bir alemde verecektir. İşte biz burada odak noktamızı her daim ahiret odaklı yapmalıyız. Çünkü bu dünya durmuyor gidiyor ve bizde gideceğiz. Ahirete olan itikadımız sorgulayıp bu dünyaya geliş amacımıza uygun olarak hareket etmeliyiz.