Namaza Başlatmayan Ve Bıraktıran Vesveseler Sırasıyla;
Ya bırakırsam?
Yemek yerdim ama ya sonra acıkırsam deyip yemeği bırakıyor muyuz? Bu sorudaki mantıkla bu vesvesedeki mantık aslında çok benzerdir. İkisi de alakasızdır. “Allah’ın izniyle hakkını vererek namazımı kılmak istiyorum, hayatımda daim etmek istiyorum!” diye girişmemiz gerekirken bu işlerimize ruhumuza işlemiş tembellik, nefsin ve şeytanın fısıltıları bizi bu vesvesede ilerletmiş ne yazık ki…
Namazlardan lezzet alamıyorum.
Oysa namaz lezzet alınmak için kılınmaz. Bazen sudan lezzet almayız ama içeriz. Hasta oluruz ilacı sevmesek de alırız çünkü vücudumuzun buna ihtiyacı vardır. Aynen öyle de ruhumuzun ve kalbimizin bu manevi işlere ihtiyacı vardır. Bazen lezzetlenirken bazen lezzetsiz gelebilir. Ama asıl amaç lezzet değil Allah’ın rızasıdır.
Başlarsam tam olmalı.
“Sigarayı bırakacağım ama yılbaşında. Diyete gireceğim ama pazartesi.” Bu günler hep söylenir ama gelmesi işin kalıcı olacağını göstermez. Ne yıllar geçer ne pazartesiler ama asla tam olarak istenilen şey elde edilmez. Yemekte bir öğün kaçırınca diğerlerini kaçırmadığımız gibi namazda kılmadığımız zaman en kısa sürede kazasını yapmamız gerekiyor. Tamamından uzak kalmamız değil.
Çok kaza namazım var.
Böyle diyerek daha da çok kaza namazı bırakılıyor ama haberimiz olmuyor. Ayrıca eksimiz var diye artılardan feragat edilmez. Bizim burada Allah’a niyetimizi göstermemiz lazım ve bu da sadece fiiliyatla olur. Biz belli bir program çerçevesinde başlayalım. Velev ki ömrümüz yetmedi tüm kazaları kılamadık. Allah inşallah niyetimizi ibadet hükmünde kabul edip o kazaları da kılmışız gibi bizim hanemize yazabilir. Önemli olan gayedir. Yoksa sonumuz cenaze namazının en önündeki kişi olmak olur ve geriye alamayız. Yani musalla taşına yatarız.
Arkadaş ortamım namaza uygun değil.
Madem namaz için uygun değil o zaman neden arkadaşız? Belki de arkadaşımız şeytanın tarafındaysa belki sıkıntılara düşeriz. Ama koca Allah dururken arkadaşlarımızdan çekinmemiz gerçekten de samimi bir imanı mı işaret eder gerçekten?.. Eğer arkadaş ortamı kalacaksa ama yine de namaz kılmaya sıcak bakmıyorlarsa onlara soralım: “Ölümü öldürebilir misiniz? Kabir kapısını kapayabilir misiniz? Bunların cevabı evetse tamam ama hayırsa işte ben namazımı kılacağım.” Kişi gitmesi gereken yolda gitmeli gitmeye zorlandığı değil. Dost istersen Allah yeter.
Ben namaza layık değilim.
“Benim tesettürüm yok, benim sigaram var, namaz günahlardan alıkoyar ama beni koymadı demek ki benim namazım namaz değil.” gibi cümleler ile nefis ve şeytanın fısıltılarına maruz kalmış kişilere en çok gelen vesveselerden biri de budur. Burada olay ibadetlerin devamlılığıdır. Devamlı ibadetler bizi sabit kılar. Ama biz daha ibadetleri hayatımızda devamlı kılamayınca kaygan zeminde hareket ediyoruz ve olmamış gibi hissediyoruz. Yoksa zaten bizim hangi ibadetimiz olması gereken ölçüde Allah’a layık. Ne kadar çok ibadet edersek edelim hangi nimetin hakkını verebiliriz. Bizler aciz insanlarız bu yüzden asıl uğraşımız gayret olmalı. Bütün o gayretlerden sonra Allah’ın sonsuz merhametine sığınmak bizim kurtuluşumuz olabilir. Zaten namaz bizim kusurlu halimizi arz etmek için var. Bir çekirdeğin ağaç olma yolunda çok şeyler vardır. Her bir seviyenin kendine has özellikleri vardır. Benim namazım bir ağaç misali olması gerektiği gibi değiller sadece sonuç odaklı düşünmedendir oysa biz bir çekirdek büyüttüğümüz bilerek ilerlemeliyiz.
Kul hakkına girmiş olurum.
Özellikle çalışanların aklına gelen vesveselerden biridir. “Çalışma arkadaşlarım çalışırken o vakitlerde çalışırsam arkadaşlarımın hakkına girmiş olmaz mıyım?” Oysa biz insanların hakkını bu kadar merak ederken neden insanları yaratanın üzerimizdeki hakkını bu kadar umursamaz olmuşuz. Madem bu kadar ince hesaplar yapabiliyoruz neden o ince ve zarif gönlümüzle feda ettiğimiz dünya değil de ahiret oluyor? O kadar çok ince düşünüyorsak namazda geçen tüm süremizi hesaplayalım ve patronumuza söyleyelim: “Benim namazda geçen sürem bu kadar bu süreyi benim maaşımdan düşebilirsiniz.” veya o süre kadar daha çalışıp o süreyi telafi edelim. Ama nefis dünyaya sarılmış bırakmıyor. Dünyadaki 3-5 kuruş için namazı bırakıyor ve doğru yaptığımızı bize söyleyip duruyor…
Araya şöyle bir not düşmek gerekiyor ki eğer bu yazılanları okurken rahatsız oluyorsak doğru yoldayız demektir çünkü nefsimiz yanlışının yüzüne vurulmasını sevmiyor. O yüzden nefsin kulu olmadığını göstermesi gereken bizler bu rahatsız olduğumuz ve hoşumuza gitmeyen vesveseleri düzeltme konusunda daha da dirayetli davranmalıyız.
Hiç bitmeyecek gibi geliyor.
Sanki binler senemiz var gibi hatta kati yaşayacakmış gibi elimize alıyoruz bir sayı ve hepsinde kılmamız gereken namazları hesapladıkça hesaplıyoruz. Oysa dün bizim elimizden çıkmış ve yarın da garanti değil. Ya onca hesaba rağmen bugünün yatsı namazını kılarken can versek? Ya yarın bir olay sonucu Hakk-ı Rahmet’e kavuşsak. 10 yıl yaşasak şu günden itibaren ortalama 10000 öğün yemek yiyeceğiz ama bunu düşünmek bizi yoruyor mu? Yormuyor çünkü ihtiyacımız var ama konu namazın önemini anlamayan aklımız olunca yarın kılacağımızı düşündüğümüz 5 vakit bile bizi boğabiliyor garanti bir ömrümüz olmamasına rağmen.
Namazda gelen vesveseler.
Namaz kılarken herkese vesvese gelebilir. Bazen çirkin görüntüler geldiği gibi bazen de kaçıncı rekâtta olduğumuzu unutturur. Eğer biz bu gibi şeylerden şikayetçiysek sevinmeliyiz çünkü bunlar bizden değil şeytandandır. Sıkıntı bu durumda mutlu olsaydık olurdu ama değiliz. Madem sorun bizde değil neden sorunu çözmek için daha büyük bir soruna sığınıyoruz. Küçük bir sinekten kaçıp yılanın ısırıklarına maruz kalıyoruz. Vesvese uğraştıkça devam eder. O yüzden kötü düşüncelere maruz kaldıkça bizden bilmeyip onu umursamadan devam etmeliyiz. Kaçıncı rekattayım sorusu da farklı bir dala girdiği için onu da internet üzerinden o konuya hâkim sitelere bakmak daha hayırlı olacaktır. Vesselam.