“Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve fütursuz çalışırsın.” 21. Söz 4. İkaz.
Buradaki “nefsim” yerine kendi adımızı koymalıyız. Ey sersem Ali. Ey sersem Mehmet. Bu ubudiyet vazifeleri neticesiz midir? Ücreti az mıdır? Öyle bir usançla yapıyoruz, gerçek değerlerini görmeyip bitsin diye bekliyoruz. Oysa bir maaş uğruna veya bir tehdit yüzünden sabahtan akşama kadar çalışırız. Peki ya Cennet vaadi veya Cehennem tehdidi az mıdır veya -haşa- gerçek değildir mi de o kadar rahat olabiliyor ibadetlerimiz konusunda. Bir ödül ve ceza sistemi üzerine yaşıyoruz ama onda bile yanlış olanı seçiyoruz ne yazık ki…
Namaz kılıyorsak da bir düşünelim. Namaz kötülükten sakındırır. Bakalım hayatımıza gerçekten sakındırıyor mu? Günahlara hala sorgusuz giriyor muyuz? Hiç mi utanmıyor yüzümüz? Hakkını verebiliyor muyuz namazın? Namaz bize teklif edilmiş yüce bir kulluk vazifesidir ve bizim üstümüzde gösterilir. O namazı üstümüzde hakkıyla gösterebiliyor muyuz? Telefonumuz yapması gereken işini yapmasa veya yaptığı işlerini yapamamaya başlasa onu artık kullanmamaya başlarız. Aynen öyle de gözümüz çalışması gerektiği gibi çalışmayınca, kalbimiz çalışması gibi çalışmadığında, biz çalışmamız gerektiği gibi çalışmayınca ne olmalı halimiz?
Namaz kılmayan birisinin ahirete olan imanı zayıftır. Dünya, kalbimize nasıl bir narkoz verdi ki Allah’ı ve namazı hatırlamıyor. Veya kendi nefsimizde hatayı görmüyor sürekli suçu başkalarına atıp kendimizi yok sayıyoruz. Ezan vakti yanımızdan gülüp geçip gidenlere denk gelebiliyoruz. Onları suçlu bulup kendi suçumuzu göstermemeye çalışıyor olmaz mıyız bu hatalı halimizle? Öyle anlarda bile birer şefkat kahramanı olmalıyız. Hüsnü zan ile yani iyi düşünmeyle düşünmeli ve bu tarz durumları bile iyiye yormalıyız. Hatta onlara da üzülmeliyiz. Ama daha kendi halimize üzülemediğimizden başkalarına sıra bırakmıyoruz. Elmas yerine cam parçalarını tercih ediyoruz. “Benim ayetlerini az bir dünya menfaatine satmayın!” (Bakara Suresi.)
Namaz dinin direğidir. İçerisi pahalı antikalarla dolu bir evimiz var ama kolonlarını bir bir çıkarmışız yer kaplıyor bahanesiyle. O ev ayakta durmaz. Yıkılır gider.
“Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer’de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsü’nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?” 21. Söz 4. İkaz.
Başkalarına değil Allah’a olan acziyeti anlamak gerekiyor. Gafletten başka bir gaflete gidiyoruz. Vaat üzerine yaşıyoruz ama cennet vaadine inanmıyoruz. Bizden sadece atomlarımız şikayetçi olsa ne kadar zararda oluruz? Onları kullanılması gibi kullanmadığımız her bir saniyemizden 50 sene bizden şikayetçi olsalar o hesabı ödeyebilir miyiz? Hatta her birisi bir saniye bile şikayetçi olsa kaç milyar yıl gerekir sadece atomların şikayetini ödeyebilmemiz için? Dünya’da her an yaratmaya devam eden Allah’ın yaptıkları, yapacaklarını garanti etmez mi? Cennetten geldik cennete döneceğiz değil O’ndan geldik O’na döneceğiz. En büyük mükafat O’na dönmektir. İmanının direği olmayan birisi olur da yaptıklarının karşılığı olarak cehenneme gitse en büyük cezayı görür. Cehenneme gitmekten de kötü O’na asla kavuşamamak.
“Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil. Lâekall günün bir saatini, ihtiyat akçesi gibi hakiki istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccadeye at.” 21. Söz 5. İkaz Elhasıl.