Bazen dünya sıkıntıları etrafımızı sarar, sıktıkça sıkar ve rahat bir nefes bile aldırmaz. Musibet üstüne musibet yaşarız ve bazen de “Neden bunlar beni buluyor?” diye merak edebiliriz. İşte bu sıkıntılar ile ilgili bilmemiz gereken birkaç husus vardır:
Şöyle ki ilk olarak “Sıkıntılar kötüdür.” düşüncemizden başlayalım. Kötülük veya iyiliği tanımlayalım. Bir şeyin ya varlığı yani kendisi güzeldir ya da neticesi güzeldir. Aynı şekilde ya kendisi kötüdür ya da neticesi…
Buna örnek olarak çocukken hastalandığımızda içtiğimiz ilaçları örnek verebiliriz. Birçoğunun tadından nefret ederiz ama o ilaçlar iyileşmemiz için birer vesiledir. Kendisi kötü ama neticesi güzeldir. Bir başka örnek olarak ise yine çocukken fazlaca yediğimiz şekerlemeler olabilir. Şekerler tatlı ve güzel gelirken diş çürümeleri gibi birtakım sorunlara neden olabilirler. Kendisi güzel ama neticesi kötüdür.
Aynı bu şekilde sıkıntıların büyük bir bölümü bize görünüş itibariyle kötü gelebilir. Ama neticesinin ne güzellikler getirebileceğini bilemeyiz…
“Hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir. Hoşlandığınız bir şey de sizin için kötü olabilir. Gerçeği Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara / 216)
Ayrıca bir hadis-i şerifte “Belaların en büyüğü önce peygamberlere sonra evliyaya, sonra diğer has kullara gelir.” denmiştir. Bela ve musibetler bu dünya hayatında kadememize göre bize gelecek ve biz de sabrımızla gerek bu dünyada gerekse de öbür dünyada Allah’ın izniyle mükafatımızı alacağız.
“… hatta kendisine bir diken bile batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buharî, Mardâ, 1)