Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) Mahcup Ediyoruz

Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) Mahcup Ediyoruz

Çok vefakâr bir büyüğümüz olduğunu var sayalım. Bizim için bin bir zorluğa katlanmış olsun. Yemediği hakaret kalmasın. Sevdiği ve güvenebileceğini düşündüğü akrabalarının elleriyle küçücük çocuklara taşlatılmış olsun. Edinmediği düşman kalmamış olsun. Hatta bir adım daha ileri gidelim. O, bütün bu sıkıntılardan kurtulabilecekken, belki sonsuza kadar kolayca refaha erecekken yine de bizi düşündüğünden dolayı bunları elinin tersiyle itmiş olsun. Öyle bir büyüğümüze karşı tavrımız ne olurdu?

Bütün bu fedakarlıklara ve gayretlere karşılık onu görmezden gelsek, sanki tanımıyormuş gibi davransak, “Hali necedir? Hayatında bizler için uğraşırken neler olmuştur?” diye açıp bakmamışsak, sözlerine uymayıp başımızdan atmışsak sence nasıl bir konumda oluruz? En mantıksız adam bile demez mi? “Yaptığınız şey vefasızlıktır.” Ne karşılık verebiliriz o mantıksız adama? Ne savunmamız olabilir?

Ama biz bunu yapıyoruz. Tüm bu yazılmışları neredeyse her gün yapıyoruz. Hem de O, bizi belki bizden çok severken. Bahsettiğimiz kişi Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Zamanın Arap Yarımadası’nda, ta o zamandan kıyamete kadarki doğmuş ve doğacak bütün Müslümanları kendine kardeş belleyip onları sevmiş, onlar için çalışıp onlar için Allah’a dualar edip afları için uğraşmıştır. Hatta yüce Allah, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) şefaat hakkı vermiştir. Bu hakkı Allah’tan alan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz, bizlere cennete gitmek için bir vesile bile olacaktır inşallah.

Gün gelecek bütün diğer peygamberler dahi Allah’ın azametinden korkup “Nefsi, nefsi!” diyeceği bir zamanda O Peygamber (s.a.v.) “Ümmeti, ümmeti!” diyecektir. Bütün yaratılmışlar arasında, ahiret gününde kendinden başkasını tek kişi olacak ve bize, aldığı şefaat hakkıyla şefaat edecektir.

Şimdi kıyas edelim. Biz bunca vefaya, bunca hediyeye, bunca sevgiye karşılık ne yapıyoruz? Bütün bu işleri sanki işimize yaramayacakmış gibi (haşa) kenara mı atacağız, sırf dünyevi lezzetler uğruna? Üzerimizdeki onca hakkını hiçe mi sayacağız? Bakın Efendimiz (s.a.v.) bizleri nasıl uyarıyor:

“Sakın (günah işleyerek) mahşer gününde yüzümü kara çıkarmayın!” (İbn-i Mâce, Menâsik, 76)

O yüzden kendi yaşamımıza, geçmişimize, bugünümüze ve yarınımıza dikkatli bakalım. Yaptıklarımız ve yapacaklarımız, Efendimiz’i mahcup edecek türden mi yoksa memnun edecek türden mi? Tekrar tekrar düşünelim. Dünyada gerekirse bin kere düşünelim çünkü ahirette milyon kere düşünmek bile zerre fayda vermeyecektir, bunu bilelim.

Allah’ı ve Resulü’nü memnun edebilecek miyiz? Yoksa Allah’ın huzuruna hem Allah’ın hakkını hem Resulü’nün hakkını yemiş günahkârlar olarak mı çıkacağız?

Bu düşünceleri doğru kapılara çıkacak yollarla birleştirelim inşallah. Peygamberimiz’in, Allah’ın bir lütfu olduğunu bilip öyle değer verebilmek duasıyla.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir